24.1.09

Dexter Sezon İki


Dexter Sezon 2
12 Bölüm
Yaratıcı: Jeff Lindsay (Roman)/James Manos Jr. (Uyarlama)
Oyn: Michael C. Hall, Julie Benz, Jennifer Carpenter, Erik King, Jaime Murray
Jenerik Müziği: "Rolfe Kent - Dexter Main Title"
2007

Dexter müthiş bir birinci sezonla çarpmıştı beni, bu blogda da bu husustaki görüşlerimi zevk içerisinde saçmıştım. Saçmadığım şey ise ikinci sezona dair mevcut bulunan şüphemdi. İkinci sezon gerçekten de ona dair olan şüphelerimin bir kısmını doğru çıkardı. İlk sezondan (büyük ihtimalle Lindsay'in romanlarının umursanmamaya başlanması yüzünden) çok daha sığ konular işliyor 2. sezon. Dexter'ın karakter değişimlerini sezonun başında kardeşiyle olan karşılaşmasına rahatlıkla bağlayabiliyorken sahneye Lila'nın girmesi ortaya çıkan zavallı çaresiz ve zavallı çaresizlikten manyak bir şeyler yapan kadın portresi yüzünden diziyi saat 17'de yayınlanan Arjantin dizilerine veya e2'nin aptal İngiliz dizilerine benzetiyor. Dexter bir şeyler anlatmaya çalışıyor fakat anlattığı çoğu şey klişe ve ilk sezon kadar çarpıcı değil. İkinci sezonda da çok büyük twistler var fakat hiçbiri birinci sezonun tokat havasında değil. Fakat aynı şekilde, dizi sıkıcı da değil. Dizi hala izlemesi en keyifli dizilerden beri, fakat birinci sezon her bölümün içinde bir çekirdek gibi muhafaza edilen o ruh ikinci sezonda neredeyse yok gibi. Sanırım her dizinin Rome ve Six Feet Under gibi ikinci sezonlarında ilk sezonlarını aşamayacağını kabullenmem lazım. (diğer favori dizilerim olan Lost, How I Met Your Mother ve 4400 ilk sezonlarını üçüncü sezonlarında aşmışlardı, Battlestar Galactica ise istikrarlıydı).

C***

Carry On


Carry On
Chris Cornell
Tür: Alternatif Rock
Uzunluk: 55:20
Yap: Steve Lillywhite (U2 - How to Dismantle an Atomic Bomb)
2007


Sadece "aa Chris Cornell Billie Jean coverlamış" diye kendi kendime bir merak oluşturmuştum. Hakettiğim bu değildi. Evet Chris Cornell hakikaten de Billie Jean coverlamış, güzel bile yapmış, fakat albümün geri kalanını insan insana yapmaz. Yani buraya yazıyorum, Audioslave ve Soundgarden gibi iki müthiş gruptan çıkan adam insanlığı böyle bir vasatlığa maruz bırakmamalıydı. Klişe sözler, klişe iniş-çıkışlar, ne gaza getiren, ne hüzünlendiren ne de düşündüren, gereksiz şarkılar oluşturmuşlar. Bu kadar vasatlık Cornell'in tecrübesine sahip bir adamın şarkılarından kulaklarımıza yayılamaz diye bir iddiası olanlar meraklarını dindirmek için bu albüme dokunabilirler, fakat şu haliyle ömrümde duyma zahmetine katlandığım en zavallı albümlerden biri Carry On. (Billie Jean cover'ı hakikaten fena değil bu arada)

F**

21.1.09

Dexter Sezon Bir


Dexter Sezon 1
12 Bölüm
Yaratıcı: Jeff Lindsay (Roman)/ James Manos, Jr (Uyarlama)
Oyn: Michael C. Hall, Julie Benz, Jennifer Carpenter, Erik King
Jenerik Müziği: "Rolfe Kent - Dexter Main Title"
Showtime
2006

Dexter hakkında söyleyecek fazla sözüm yok, söylenmeye değer çok fazla söz var ama, bunların arasından benim söyleyebileceklerim fazla değil. Dexter benim gördüğüm tartışmasız en rafine dizilerden biri, Michael C. Hall'ın beni ekranda gözüktüğü anlardan değil, ekranın dışındaki anlatımından vuran oyunculuğu, güçlü diyaloglar, beyin sökücü konu virajları, hepsi müthiş uygulanıyor Dexter'da. Konu yavaş işlenmesi gerektiğinde yavaş, tempolu olması gerektiğinde tempolu, oyunculuklar ne aşırı ne de yetersiz, müzik korkutucu derecede akılda kalıcı ve karakterlerin altı yeterince çizili. Ben Six Feet Under ve Rome'dan beri, Lost'tan başka, bu kadar şeyi doğru yapan bir dizi görmemiştim. Dexter, Six Feet Under'ın ilginç konusu, Rome'un mükemmel karakterleri ve Lost'un konu virajlarının Michael C. Hall isimli tanrısal bir potada eritilmiş versiyonu (fakat yanlış anlamayın, Six Feet Under'ın da süper karakterleri, Rome'un da konu virajları, Lost'un da ilginç bir konusu var, bahsettiğim o değil). Daha ne söyleyebilirim bilmiyorum ve aslen bir şey söylememe de pek gerek yok.

A**

20.1.09

Night Fisher


Night Fisher
Yaz: R. Kikuo Johnson
Çiz: R. Kikuo Johnson
Fantagraphics
2006
ABD

Night Fisher'ın anlatmayı denediği hikaye çok sıradan ve basit, uyuşturucuya başlayan bir lise öğrencisi. Ve size bu çizgi roman hakkında söyleyebileceklerim de bu kadar. Night Fisher, okul kütüphanesinde denk geldiğim ve "dur bakalım ne bu" diyerek okumaya başladığım, "başlamışken bitirelim" diyerek de bitirdiğim bir çizgi roman ve eseri nasıl ve niye okuduğumu eserin kendisinden daha fazla kelimeyle anlatmış olmam çizgi romanı gayet iyi özetliyor, Night Fisher vasatın gayet sıkıcı derecede altında ve anlatmaya da, anlamaya da fazla değmeyen türden.

E**

Milk


Milk
Yön: Gus Van Sant (My Own Private Idaho, Good Will Hunting)
Oyn: Sean Penn, James Franco, Josh Brolin
Sen: Dustin Lance Black (Big Love)
Müz: Danny Elfman (Batman, Spider-Man, Hulk, Good Will Hunting)
ABD
2008

Milk garip bir film, senaryosu, eğer tabiri maruz görürseniz, "doğru", yani bir sorunu yok. Daha doğrusu, tek bir sorunu var, o da olağanüstü bir tarafı da yok. Bu tür "tabu yıkıp dünya değiştiren adam" filmleri genel olarak basit formüllerdir aslen, yani yanlış yapmamayı becerebilirlerse genelde amaçladıkları gibi seyirciyi gaza getirip sinema salonundan evlerine mutlu yollayabilierler. Milk yanlış yapmasına rağmen beni neden etkileyemedi öyleyse? Bunun basit bir cevabı var, o da yıkılan tabularla değiştirilen dünyanın ölçeğinin etkileyici olmaması. Yani Harvey Milk ve sevgilisi filmin başında da halk içinde öpüşebiliyorlar, taşlanmıyorlar. Evet, politik olarak kabul edilmiyorlar ve hatta politik bir saldırının da hedefi vaziyetindeler, fakat bu aşılması akıl almaz bir durum gibi gözükmüyor gözünüze. Eğer bunu bu tür filmlerin senelerdir kullanılan teması "ezilen siyahların başkaldırışı" terimleriyle anlatırsak bu biraz Obama'nın ilk siyahi senatör seçilmesini anlatmaya benziyor ve takdir edersiniz ki bu Ray Charles'ın siyahların alınmadığı bir konser salonunda konser vermeyi, servetini ve şöhretini tamamen kaybetme pahasına reddetmesi kadar anlatılmaya değer bir hadise değil, ya da başka kelimelerle, yeterince sinematik değil. Tüm bu dertlerden çeken Milk iyi oyunculuklarla bezenmiş olmasına rağmen yine de aklınızda bir iz bırakmıyor ve öyle gelip geçmekten öteye gidemiyor.

D***

18.1.09

Slumdog Millionaire


Slumdog Millionaire
Yön: Danny Boyle (Trainspotting, 28 Days Later)
Oyn: Dev Patel, Freida Pinto, Anil Kapoor
Sen: Simon Beaufoy (The Full Monty)
Müz: A. R. Rahman (Elizabeth: The Golden Age)
İngiltere/Hindistan
2008

Mükemmel olmaktan sadece son bir iki sahnesi yüzünden uzak, kusursuzluğa, seyirci ruhunda tek bir yanlış notaya basmadan iki saatlik bir seyir sunmaya en yakın 2008 filmi var karşımızda. Dev Patel, Anil Kapoor gibi oyuncuların hiç beklenmedik performansları, Danny Boyle'un dahiyane çekimleri, Beaufoy'un hızı, draması, trajedisi ve gerilimi yerinde senaryosu ve A. R. Rahman'ın müthiş müzikal çalışması o kadar güzel birleşiyor ki Slumdog Millionaire'de. Melodramatik anlarında bile sömürü hissi uyandırmayan, temiz ve güçlü bir hikaye Slumdog Millionaire ve üstte saydığım her faktör bunun gerçekleşmesini sağlayan o müthiş etkenler. Kesinlikle ve kesinlike 2008'in şu ana kadar gördüğüm en iyi filmi.

A*

Pro Evolution Soccer 2009


Pro Evolution Soccer 2009
Yap: Konami (Metal Gear, Silent Hill)
Yay: Konami
Tasarım: Shingo "Seabass" Takatsuka
Yaz: -
Müz: Lisanslı
Spor
Japonya
PC
2008

PES serisiyle pek içli dışlı değilim, PES 2009'a da normalde hiç bakmazdım. Fakat ona fakirhane adını takmam için beni zorlayacak kadar gariban laptopum FIFA 09'ı kaldırmayınca bir futbol oyununa sarılmak zorundaydım. Bu arzunun üzerine Become A Legend modunun etkisi de binince PES 2009'un muhabbeti nasılmış gidip bir görmek istedim. Gördüklerimden hiç memnun değilim, Become A Legend modu atmosferik açıdan harcanmış potansiyel kokuyor buram buram. Yapılabilecek birçok şey yapılamamış ve üstümüze fırlatılan mod gayet sıkıcı ve sıradan. Karakter yaratım süreci hoş fakat bir şekilde yarattığınız her beyaz karakter Beckham'a benziyor, bu bilinç altından gelen bir dürtü mü anlayamadım. Oyunun yapay zekası düşük seviyelerde korkutucu derecede aptal, ve bu çok daha iyi ayarlanabilirdi, zira düşük zorluk seviyesinde oynayan biri bile bir kalecinin karambolden yeni çıkmış ceza alanında aldığı topu iki metre ilerisine atmak yerine sahanın öteki ucuna dikeceğini bilir, ama belli ki PES 2009'un amatör seviyesi kalecileri bunu bilmiyor. Fakat çok da önemli değil, oyun bu koşullarda bile Become A Legend'ın vaatleriyle oynanabilir olurdu, BAL'ın yedekte oturduğunuz saniyeler boyunca maçı size izlettirmesi ve kadroya giremediğiniz zaman size antrenman maçları oynatması gibi detaylar işin içinde olmasaydı. Tüm bunlardan zaten anlamışsınızdır fakat PES 2009'u gayet vasat ve sıradan buldum ben, notunu da haliyle ona göre vermek istiyorum.

D***

The League of Extraordinary Gentlemen: Black Dossier


The League of Extraordinary Gentlemen: Black Dossier
Yaz: Alan Moore (Watchmen, V for Vendetta)
Çiz: Kevin O'Neill (Marshall Law)
America's Best Comics
2007
İngiltere

Alan Moore'un eserlerinin listesini Türkiye Süper Ligine benzetirsek başarı ve tanınmışlık açısından Beşiktaş'ı andıran (Galatasaray rolündeki Watchmen kadar çizgi roman camiası dışında tanınmış değil, fakat kesinlikle Trabzonspor rolündeki From Hell'den daha meşhur) League of Extraordinary Gentlemen serisinin Black Dossier ile devam ettiğini biliyordum fakat hiç denk gelmemiştim. Çizgi romanı şimdi okuyup bitirdikten sonra hayatımın Black Dossier'siz çok da eksik olmadığını fark ettim, Black Dossier iyi, fakat olağan üstü olmaktan da uzak bir çizgi roman, League'ün evrenini üçüncü bölüm için hazırlamaktan ve çok başarılı bir evren şeması oluşturmaktan başka pek öne çıkan bir vasfı yok. Ama olması gerektiği de pek söylenemez, çünkü dediğim gibi, Black Dossier sizi ve evreni üçüncü bölüm için çok başarılı bir şekilde hazırlıyor, ama tek başına öne çıkmadığı da bir gerçek

C*