31.1.09

A Bit of Fry And Laurie Sezon Bir


A Bit of Fry and Laurie
6+1 Bölüm
Yaratıcı: Stephen Fry, Hugh Laurie
Oyn: Stephen Fry, Hugh Laurie
Jenerik Müziği: "Rory Gallagher - The Loop"
1989

İtiraf ediyorum A Bit of Fry and Laurie'yle ilgilenmemin tek sebebi Hugh Laurie'yi House'ta çok sevmiş olmamdı. Fakat ilk sezonunun tüm bölümlerini müthiş bir hevesle bitirmiş olmamın sebebinin Laurie'nin House performansıyla zerre alakası yok. İlk sezonun tüm bölümlerini neşe içerisinde neredeyse yalayıp yuttum çünkü A Bit of Fry and Laurie, zekice. A Bit of Fry and Laurie, kaliteli. Ve her şeyden önemlisi A Bit of Fry and Laurie inanılmaz komik. Monthy Python tarzı İngiliz komedilerinin izinden geçip kendi tarzını da yaratabilen bir dizi A Bit of Fry and Laurie ve gücünü de iki yıldızından alıyor. Müthiş, müthiş, müthiş, müthiş.

A

30.1.09

The Wrestler


The Wrestler
Yön: Darren Aronofsky (Requiem for a Dream, The Fountain)
Oyn: Mickey Rourke, Marisa Tomei, Evan Rachel Wood
Sen: Robert D. Siegel (Big Fan)
Müz: Clint Mansell (Requiem for a Dream, The Fountain)
ABD
2008

Sanırım gerçekten de 2008'in en iyi filmi gibi bir payeyi şaşkın gibi dağıtmamak lazımmış, gerçekten de 2008'in en iyi filminin henüz izlemediğin bir film olması olasılığı tahmin ettiğimden yüksekmiş. Sanırım gerçekten de, The Wrester'ı görmeden 2008'in hiçbir enini dağıtmamak lazımmış. The Wrestler normların dışında bir hikaye, girişi, gelişmesi ve sonucu her Aronosfky filmi gibi standart dizilimde veya belirli ayrımlarda değil. Mutlu veya mutsuz bir sonu, çözülen sorunları veya alttan anlatılan aşk hikayeleri yok. The Wrestler'ın hiçbir yanı normal değil ve Aronofsky'nin bunu aynı Fountain gibi, Requiem gibi ve Pi gibi, bu sıradışılığı mükemmel bir anlatım içerisinde göze batmadan sunabilmesi o kadar sersemletici ki... Rourke'un da, Tomei'nin de müthiş performansları buna yardımcı oluyor tabii ki, ikisinin de kusurları atlamadan anlattıkları insanların inandırıcılığının Aronofsky'ye yardımı inanılmaz. Müthiş, müthiş, müthiş bir film yani The Wrestler, seyredilmeli ve Aronofsky'ye nasıl bu kadar Tanrısal olabildiği sorulmalı.

A**

Meddle


Meddle
Pink Floyd
Tür: Progresif Rock
Uzunluk: 46:46
Yap: Pink Floyd
1971

Dark Side of the Moon, The Wall ve Wish You Were Here'dı benim Pink Floyd favorilerim, diğer albümleri de dinlemiştim ve bir fikir edinmiştim, hiçbiri de gözümde olumsuz bir etki bırakmamıştı. Meddle'ı atlamışım. Nasıl oldu bilmiyorum, Meddle'ı atlamışım ve bu konudan şu an hiçbir şeyden olmadığı kadar pişmanım. Meddle kompleks bir albüm çünkü, başında girdiği hissi sonunda elleriyle bozan, yıkan ve yerine yepyeni hisler çıkartan bir albüm. Pink Floyd'un saykedelik deliklerden progresif sorumluluklara çıktığı, daha doğrusu çıkmaya başladığı bir albüm. Ve tek bir yanlış adım atmıyor Pink Floyd bu albümde. Doğru ve bütün bir albüm Meddle ve Pink Floyd'la ilişkiniz ne seviyede olursa olsun, favorilerinizin arasına girmeyi hak ediyor.

A**

27.1.09

Alright, Still


Alright, Still
Lily Allen
Tür: Pop/Electronica
Uzunluk: 37:12
Yap: Çok fazlalar
2007

Tom Waits'ten hemen sonra listemde yeri olan bir albümün bu kadar tezat olması iyi bir şey mi yoksa kepazeliğin dik alası mı henüz karar veremedim, vermem gerektiğinde bir karar vereceğim elbet, neyse ki o zaman gelene kadar vakit geçirebileceğim çok güzel bir albüm var elimde. It's Not Me It's Not You'nun çıkışında haftalar kalmışken ve o albümün The Fear'ı tatlı tınısı ve hoş temasıyla kulaklarımızı okşamışken senelerdir "bir ara dinleyeyim ya" kategorimde bulunan Alright, Still'i dinleme kararı aldım, iyi ki de almışım. MTV Pop'undan uzak, Brit hisleri ve Brit tavrıyla Pop yapan bir albüm bu, her şarkının pop altyapısının altından başka bir türe ait ufak parçalar koparabiliyorsunuz, başka kokular ve bambaşka yazınlar sizi yakalayabiliyor rahatlıkla. Ve bu ilk bakışta basitlikle kolaylıkla yargılanabilecek olan Allen'ı derinleştiriyor, dinlenesi yapıyor. Ben de dinlenesi diyorum o halde, çok, çok dinlenesi. Bu arada yazıya sıkıştırabilir miyim diye yazı boyunca debelendim ama olmadı, burada bir yerde Lily Allen'ın bence dünyanın en güzel kadınlarından biri olduğunu söylemem lazım. Oh söyledim, yarım saattir bakıyorum konuyu nereden bağlayabilirim diye ya... hah ulan.

B**

Small Change


Small Change
Tom Waits
Tür: Caz
Uzunluk: 49:28
Yap: Bones Howe (The 5th Dimension - The Magic Garden)
1976

Tom Traubert's Blues ile açılıyor Small Change, Waits hırıltılı sesiyle Avustralya'nın en ünlü terimiyle döşediği şarkısını söylerken büyük bir şeylerin geldiğini hissediyorsunuz. Sonra şarkıların kalbi değişiyor, eğlenceli, ilginç, estetik, aşık, ayyaş ve sorunlu oluyor şarkılar. Ama hiçbir zaman vasat olmuyorlar, hiçbir zaman sıkıcı değiller. Tom Waits'in en kötü dönemlerinden bir kupleyi dinlerken şarkının ritmine, estetiğine gülümserken buldum ben kendimi hep. Yavaş yavaş üzerimde etkisini bırakan şarkıları dinlerken bunları Halisünojen'e nasıl yazarım diye de hep düşündüm. Fakat tek bir kelimeden fazlası gerekmiyordu aslında Small Change için, "müthiş"'ten başka tek bir kelime bile gerekmiyordu. O zaman hatamı düzeltmeliyim hemen, Small Change, Tom Waits'in Small Change albümü; "müthiş."

B***

26.1.09

Dexter Sezon Üç


Dexter Sezon 3
12 Bölüm
Yaratıcı: Jeff Lindsay (Roman)/James Manos Jr. (Uyarlama)
Oyn: Michael C. Hall, Jimmy Smits, Julie Benz, Jennifer Carpenter, Desmond Harrington
Jenerik Müziği: "Rolfe Kent - Dexter Main Title"
2008

Önceleri Dexter'ın üçüncü sezonunun vasat başladığını düşünmüştüm, yanlış anlamayın, fikrim şimdi iyi yönde on beş kat ilerlemedi, ama yerinde de saydığı söylenemez. Dexter'ın üçüncü sezonu, anlattığı hikayenin giriftliği veya özgünlüğüyle değil, hikayesini anlatış biçimiyle çarptı beni. Hikayesini önceleri basit tatmin alışverişleriyle satan bir Dexter vardı karşımda, sonra bu fazla değişmedi, fakat o tatmin alışverişinin sunulması iyileşti, güçlendi. İyi oyunculuklar, mükemmel müzik ve fena olmayan senaryo zaten vardı ve sunumun daha da güçlenmesi dizinin bana göre bu vasat sezonundan daha iyi bir zaman seçemezdi, zira tüm eksilerine rağmen, sırf kendini estetik her açıdan satabilen bir Dexter, üçüncü sezonunda hayal kırıklığına uğratmadıysa tek sebebi bu.

B

Shadows Over Camelot


Shadows Over Camelot
Tasarım: Serge Laget, Bruno Cathala
Tema: Ortaçağ Fantastik/Edebi
Oyuncu: 3-7
Süre: 90-120 dk.

Shadows Over Camelot oynanış olarak benim asla deneme fırsatı edinemediğim Battlestar Galactica'ya benziyor, 7 şövalye farklı görevler alıp Kral Artur'un masasına 12 beyaz kılıç koymaya çalışıyorlar, fakat aralarından biri bir hain ve gizli gizli masaya 7 siyah kılıç veya camelot'un kapısına 12 mancınık koydurtmaya çalışıyor. Bu oyun mekaniği kulağa geldiği kadar ilginç oynanıyor da, fakat garip bir şekilde hain açığa çıkarılana dek aktif hasar veremiyor. Hainin gizli kaldıkça daha çok hasar verebildiği bir oyunu açıkçası tercih ederdim, zira bu durum haini gereksiz bir biçimde kendine zarar veren, kısıtlanmış bir duruma sokuyor. Her şekliyle SoC oynadığım en iyi board oyunu değil, fakat ilginç bir mekaniği var ve rol yapmaya zorlaması da onu ayrı bir noktaya koyuyor ister istemez.

C**